Bilgisayarın performans göstergelerinden biri şüphesiz sunduğu görüntü kalitesidir. En iyi görüntü için doğru monitör renk ayarı şart! Monitör renk ayarı için yapmanız gerekenleri bu yazımızda paylaşıyoruz. Mükemmel görüntü kalitesine ulaşmak için bu rehberde anlattıklarımızı uygulayabilirsiniz.
Zavallı, emektar monitörler… Teknik gelişmeler bakımından işlemcilerin ve grafik kartlarının dijital tozunu yuttuklarını rahatça söyleyebiliriz. 4K ekran çözünürlüğünü herkes dört gözle bekliyor ama bir HTC One akıllı telefonun piksel yoğunluğunu 27 inçlik bir monitöre taşırsanız 11K çözünürlüğe denk düştüğünü görüyorsunuz. Bir başka deyişle bu 68,4 megapiksel ediyor ve bu çözünürlükteki oyunların hızını herhalde kare/saniye değil de kare/ gün hızıyla ölçebiliriz, ama orasını şimdilik geçelim.
Öyle ya da böyle, eski monitörünüzle daha uzun süre birlikte olacağınız kesin; o yüzden potansiyelini son damlasına kadar kullanmak en iyisi. Doğru konumlandırma iyi bir başlangıç ve muhtemelen parlaklık ve karşıtlık ayarlarıyla oynayarak iyi görülebilirlikle baş ağrısı arasında ideal dengeyi tutturmanız gerekecek. Fakat asıl eğlence, renklerin doğru görüntülenmesini istediğinizde başlıyor. Acaba monitörünüzün kafasından geçen yeşil ya da kırmızı fikri, önceden belirlenmiş bir kıstasla, mesela sRGB renk uzayıyla örtüşüyor mu?
Mükemmel görüntüye hazır olun!
Şimdi bu sayfaları atlayıp bu tarz ince eleyip sık dokumanın Photoshop kurtlarının işi olduğunu düşünüyorsanız, işe bir de şu yanından bakın. Monitör, bilgisayarınızla etkileşim kurmanın birincil yolu. Tamam, farenin ve klavyenin de yardımı oluyor ama bir şey göremedikten sonra pek de anlamı yo. İyi kalibre edilmiş bir monitör fotoğraf düzenlemede kesinlikle iyidir ama ekranınızı ayarlamak size oyunlarda ve filmlerde de en iyi deneyimi sunabilir. Gölgelerde duran ama her ne hikmetse sizden başka herkesin gördüğü düşmanların insafına kalmaktan sıkılmadınız mı? Ekranı ayarlayın. Matrix filminin Blu-ray’inde her sahne neden kameramanın Ray-Ban gözlüğüyle çekilmiş gibi duruyor diye merak ediyorsanız, Shrek’in cildinin tonu Şirine’ninkiyle Kurabiye Canavarı’nınki arasında bir yerdeyse, ne yapmanız gerektiğini biliyorsunuz. Doğruca göz doktoruna gitmelisiniz.
O yüzden, CPU’nuzu 100 MHz daha hızlandırmak için uğraşmayın. Eğri oturup doğru konuşalım, o 100 MHz farkı zaten hissetmeyeceksiniz. Onun yerine gelin, değişiklik olsun diye bu sefer monitörünüzle ilgilenin.
İnsan tüm monitörlerin performanslarını en iyi şekilde ortaya koymak için önceden ayarlandığını (kalibrasyon) düşünebilir. Sonuçta bu televizyon değil, monitör. Size grafik kartınızdan çıkanların tarafsız, tümüyle doğru bir görüntüsünü sunması gerekir. Sorun şu ki, bir teknoloji mağazasının vitrinine şöyle bir bakarak da anlayabileceğiniz gibi, her LCD üreticisinin kafasındaki en iyi görüntü kalitesi kavramı farklı. Tek istediğiniz siyah beyaz klasikleri izlemekse sorun yok, ancak sağlam bir izleme deneyimi isteyenlerin monitörlerinden talepleri de haliyle fazla oluyor.
Monitör kalibrasyonu çok önemli
Monitör kalibrasyonu, monitörünüzün renk çıktısının fabrikadan çıktığı haliyle değil de, önceden belirlenmiş bir standarda uygun olmasını sağlıyor. Kalibrasyon süreci monitörde parlaklık ve karşıtlık gibi dahili ayarlar dışında herhangi bir değişiklik yapmıyor. Kalibrasyon, ekranınızın oluşturduğu renkleri saptayıp Windows’a ve grafik sürücülerinize renk farklarını nasıl telafi etmesi gerektiğini söyleyen bir yazılımsal profil oluşturuyor. Grafik kartınız da çıktıları değiştirerek bunların sRGB ya da Adobe RGB renk uzayı gibi önceden tanımlanmış renk kıstaslarına uymasını sağlıyor.
Tüm bu işlemler genelde görüntü düzenleme ve baskı işlemleri için kusursuz bir tutarlılık arayan dijital görüntüleme fanatiklerinin işi sanılırdı ancak bizim gibi oyun ve video tutkunları da ayarları yapılmış bir monitörden fayda sağlayabilir. Hem zaten, kötü karşıtlık veya gama ayarı yüzünden oyunu kaynakçı maskesiyle izlediğiniz hissine kapılıyorsanız maksimum kare hızını elde edecek ince ayarların da özel makroların da farenin DPI değerini mükemmel şekilde tutturmanın da bir faydası olmaz. Aynı şekilde, Fez gibi oyunların görsel albenisi büyük oranda özenle seçilmiş renk paletinden kaynaklanıyor ve bu yüzden de monitörünüzün renk anlayışına bir dur demek, o dijital manzaraları tasarımcılarının istediği şekilde görmek en mantıklısı.
Ayar öncesinde kontrolleri tamamlayın
Ekranınızı hazırlamak sandığınızdan da kolay. Tabii ki cebinizdeki tüm parayı boşaltıp profesyonel kalibrasyon donanımları satın alabilirsiniz ama o paraya çok daha ilginç bir sürü alet varken yaptığınız boşuna olur. Belki sizi şaşırtacak ama işin temeli için elinizi cebinize atmanız bile gerekmiyor.
Öncelikle monitörün doğru biçimde konumlandırılması lazım. Genellikle ekranın üst kısmının, karşıya düz olarak baktığınızda gözünüzle aynı hizada olması gerekir. TN esaslı bazı paneller bu şekilde konumlandırıldığında renkler biraz soluk görünebilir. O durumda ekranın üst ve alt yarısının olabildiğince net görünmesini sağlayacak şekilde ekranı yukarı kaldırmalısınız.
Ortam aydınlatması da monitörün görülebilirliğinde büyük rol oynar. O yüzden, ekrandaki yansımaları en aza indirmeye ve renk ayarı testlerinizi bilgisayarı her zaman kullandığınız koşullarda yapmaya özen gösterin.
Belki malumu ilan etmiş olacağız ama monitörünüz elbette desteklediği en yüksek doğal çözünürlükte olmalı. Eski hantal CRT monitörler farklı çözünürlüklerde net görünürdü fakat LCD monitörleri maksimum çözünürlükten daha düşük bir değere getirirseniz, monitör grafik kartından gelen beklenmedik derecede az pikseli, mevcut alanı kaplayacak kadar genişletecek. Bu yüzden de bulanık bir anti-alias (yumuşatma) etkisiyle karşılaşacaksınız.
Renk sıcaklığını ayarlayın
Şimdi monitörünüzün kendi görüntü ayarlarına girin. Bazılarının dahili özellikleri diğerlerinden daha fazla oluyor ama şu an aradığınız şey renk sıcaklığı (color temprature) ayarı. Bu, her bir pikselin yaydığı renk tonunu (sıcaklığını) ayarlıyor. 2.500k sıcaklık geleneksel tungsten ampullerdeki turuncuya çalan renge denk düşerken, çoğu monitör maviye çalan 9.300k (veya D93) değerine ayarlıdır. Word kullandığınızda yazılar keskin gözükebilir ama oyunlar ve filmler için gün ışığına yakın, 6.500K (veya D65) gibi bir renk sıcaklığı idealdir. 9.300’den 6.500’e ilk inişinizde renklerin hafifçe sarardığını düşünebilirsiniz ama biraz zaman tanırsanız renklerin daha doğal görüntülendiğini göreceksiniz.
Kalibrasyona neredeyse hazırız. Ancak monitörünüzü daha yeni açtıysanız, panelin arka aydınlatmasının en iyi parlaklık derecesine ulaşması ve tutarlı bir renk sıcaklığı üretebilmesi için en aşağı 20 dakika “ısınması” gerektiğini unutmayın.
Windows ayarlarını doğru yapın
Monitör renk ayarı için Windows’un da bir renk ayarı aracı var ama iyi saklanmış. Bulmak için Windows 7’de Başlat menüsündeki arama kutusuna veya Windows 8’deki Başlangıç ekranına “görüntü rengi” yazın, sonra “Görüntü rengini ayarla”yı seçin.
Değiştirebileceğiniz ilk değer, birçok oyunun görüntü seçeneklerinde karşınıza çıkan gama ayarı. Gamma ayarı bulanık, gölgeli alanları aydınlatıp sinsice bekleyenleri gözler önüne serebilir ya da aşırı doygun gökyüzündeki detayları geri getirebilir. Gamayı ve gama düzeltmesini tanımlamak aslında o kadar zor ki “göreceli parlaklık” ve “doğrusal olmayan algısal tepki” gibi terimlere başvurmak gerekiyor. Ama önemli olan şey, gama ayarının aynı anda hem parlaklığı hem karşıtlığı (kontrast) ayarlamaya benzemesi. Windows gama düzeltmesi için karşınıza üç örnek koyuyor. Bunlar aşırı fazla gama, aşırı düşük gama ve ideal gama. Tek yapmanız gereken kaydırma çubuğuyla tercih edilen orta değeri yakalamaya çalışmak.
Ardından çok önemli parlaklık ve karşıtlık ayarları geliyor. Bunları da yine monitörünüzün kendi menüsü üzerinden yapıyor, karşıtlık oluşturacak bir arka planın önünde duran beyaz gömlekli adam gibi korkunç Windows fotoğraflarıyla uğraşıyorsunuz. Örnek görüntüler bu iş için pek de uygun değil. O yüzden bir sonraki bölümde doğru parlaklık ve karşıtlık ayarlarını tutturup tutturamadığınıza bir bakın.
İşlem, Windows’un size ekranınız için uygun renk dengesini ayarlamaya yardım etmesiyle sürüyor. Karşınıza kırmızı, yeşil ve mavi renk kanallarını ayarlamak için üç kaydırma çubuğu çıkıyor. Yardımı olsun diye bir de gri ton skalası konmuş. Aslında gayet kolay ama çok da isabetli olduğu söylenemez. Çok bariz renk kaymalarını bu şekilde giderebilirsiniz; ne var ki daha iyisini istiyorsanız donanımsal renk ayarı, önünüzdeki tek yol.
Hepsi bu kadar! Göz açıp kapayana kadar oyun sırasında size engel olabilecek ya da sinirinizi bozacak sorunlardan kurtuldunuz. Elbette Windows’un yazılımsal renk ayarı duyarlığında son nokta olduğunu söyleyemeyiz. O yüzden, kendi ayar testlerinizi yaparken yine elinizi cebinize atmanız gerekmeden bir adım ileri gidebilirsiniz.
Kendi tercihlerinizi belirleyin
Kendi ekran panelinizi Windows’la ayarlamanın şöyle bir dezavantajı var: Tüm işlem, monitörünüzün dahili parlaklık ve karşıtlık ayarları olduğu varsayımı üstüne kurulu. Genelde vardır ama eğer yoksa o zaman grafik sürücü yazılımınız bu değerleri ve daha fazlasını kendi ayarlayabilir. Sözgelimi, NVIDIA Denetim Masası’nda “digital vibrance” adında bir seçenek var ve renk doygunluğunu geleneksel bir doygunluk kaydırma çubuğundan çok daha ince ayarlamanızı sağlıyor. Böylece Far Cry 3 gibi bir oyunu görsel ziyafete dönüştürebiliyorsunuz ama bu etkinin tümüyle sahte olduğunu, monitör renk ayarıyla hiçbir ilişkisi bulunmadığını unutmayın.
Parlaklık ve karşıtlık ayarına dönecek olursak, neyi nasıl ayarlayacağınızı bilmek için bir tür örnek görsele ihtiyacınız var ve dürüst olmamı gerekirse yarı çıplak ünlülerin bu konuda pek faydası olmuyor. Onun yerine, çok da çekici olmayan gri renk skalasına dönmek en iyisi. Bu görsel kıstaslar eskiden yazıcı renk ayarı için kullanılırdı ama monitör ayarlarken de iş görüyor. Google’da “grey scale chart” şeklinde bir arama yapmanız yeterli, ama saf beyazdan saf siyaha kadar en az 20 farklı gri tonunun yer aldığı bir görüntü indirmeniz şart. Şimdiki hedefiniz bembeyazdan zifiri karaya kadar, bu skaladaki her ton adımının açık seçik görünmesini sağlamak. Siyahla beyaza özellikle dikkat edin çünkü parlaklık sonuna kadar açıksa en açık griler beyaza, kısıksa da siyaha karışıyor. Vasatın üstündeki monitörlerin birçoğunun bu kadar gri tonunu ayrı ayrı gösterebilmesi gerekse de, sizinki gösteremiyorsa mümkün olduğunca fazla tonun ayırt edileceği bir denge tutturmaya çalışın.
Gama ayarını atlamayın
Şimdi dikkatinizi gama ayarına verin. Ücretsiz QuickGamma aracı Windows’unkinden çok daha iyi test desenleri sunuyor (http:// quickgamma.de/indexen.html). İncecik açık ve koyu gri çizgilerden oluşan, insanın başını ağrıtan bir görüntü karşınıza çıkacak. Arkanıza yaslanıp gözünüzü kısın ve satırların iki sütun gibi görünmesini sağlayın. Normalde skalanın ortasında, 2,2 yazan yerde arka plan rengi görünmeli ve çizgilerden oluşan sütunlar aynı tonda olmalı. Eğer öyleyse gama ayarınız tam demektir. Eğer tonlar skalanın daha aşağısında ya da yukarısında eşleşiyorsa sağdaki artı ve eksi düğmeleriyle gama değerini değiştirerek 2,2’de dengeleyin.
Gamayı kırmızı, yeşil ve mavi kanallar için ayrı ayrı belirleme seçenekleri de var. Bu da hafif renk kaymalarında işe yarıyor. Ancak unutmayın ki bu ayarlar çözdüklerinden daha fazla soruna yol açabilir. Çünkü insan bir anda dengeli renk algısını yitirip, tüm ayarı iptal etmemek için çaresizce uğraşıyor.
Donanımsal ayarlara göz atın
Yazılımsal renk ayarı sürecini ne denli ciddiye alırsanız alın, bu zincirin bir halkası daima zayıf kalıyor ve bu da Windows ayarında seksi ünlü fotoğrafları olmaması değil. Güvenilmemesi gereken şey, insan gözü. Gözünüz kusursuz görse de renk dengesini ve tutarlılığını tarafsız olarak ölçemiyor. Örneğin, yandaki klasik satranç tahtasına düşen gölge optik illüzyonuna bir bakın. Bir Photoshop renk seçiciyle iki kareye baktığınızda ikisinin de tıpatıp aynı tonda olduğunu göreceksiniz. Oysa zavallı gözlerimiz öyle demiyor. Sorunun üstesinden gelip ekranı doğru düzgün ayarlamak için robot göz kullanmaktan başka alternatif yok. Fakat korkmayın, bu robot gözleri 200 dolar civarına bulabiliyorsunuz. Ne yazık ki Terminator filmindekilere benzemiyorlar.
Renkölçer (colorimeter) denen bu aygıt, otomobil servislerinin parçaları yeniden boyarken renkleri eşleştirmek için kullandıkları türden bir şey. Bu küçük alet genellikle bir fare boyutunda oluyor ve sadece USB bağlantısı gerektiriyor. Ekranın üstünden sarkıtıp monitörün parlaklığının en iyi olduğu yere, yani orta noktaya değmesini sağlıyorsunuz. Ardından aletle gelen yazılım birkaç dakika boyunca gözün görmesi için farklı renkler gösteriyor. Tüm bu renk verileri tekrar yazılıma gönderiliyor ve monitörünüze uygun bir Windows renk profili oluşturuluyor. Daha ileri renkölçerler en ideal izleme koşullarını size bildirmek için ortam aydınlığını da ölçebiliyor.
Renkölçer, monitör renk ayarı için kullanılan tek aygıt değil. Spektrofotometre de ona benziyor ve hemen hemen aynı işi yapıyor ama sadece monitörden yayılan ışığı değil, basılı renklerden yansıyan ışığı da ölçebildiklerinden yazıcı renk ayarında da kullanılıyor. Spektrofotometrelerin tek dezavantajı, sırf monitör ayarı için tasarlanmış donanımlardan bir hayli daha pahalı olması. Ayarlama sona erdikten ve Windows, monitörünüze uygun renk profiline kavuştuktan sonra işiniz neredeyse bitti sayılır. Unutmayın ki monitörlerin renk üretimi ve parlaklığı zaman içinde değişir, o yüzden ayar işlemini birkaç ayda bir tekrarlayarak tutarlılığı sağlamalısınız.