Çocukluğumuzun simge markalarından Atari, geçtiğimiz ay kapısına kilidi vurdu ve iflas başvurusunda bulundu. Piyasada hükmü olmasa da, Kodak benzeri acıklı bir hikâyeye sahip olduğu için gazetelerden ve televizyon kanallarından görüş almak için dergiyi arayan meslektaşlarım oldu. Hepsine benzer şeyler söyledim: Atari, onlarca yıldır fiilen yoktu zaten. Dünya çapında bir marka nasıl olur da 5 milyon dolar borç yüzünden iflas eder? Adama gülerler. Atari’den bugün hâlâ bahsediyor olmamızın bir takım duygusal nedenleri var elbet. Fakat iş hayatında duygusallığa yer yok. Atari için artık hiçbir kurtuluş yolu görünmüyor.
Atari, 1972’de doğmuş bir şirket. Tüm dünyada teknolojiye yön veren Amerikan teknoloji şirketlerinin çoğu 60’ların sonları ve 70’leri kapsayan bir altın devirde doğdu. Çok fazla uzaklara gitmeden, hepinizin yakından bildiği üç şirketten bahsedeceğim: Intel (1968), Microsoft (1975) ve Apple (1976). Bu üç şirketin pek çok ortak özelliğinden ve başarı hikâyelerini tetikleyen onlarca unsurdan söz edebiliriz. Bugün hâlâ dünyada söz sahibi olmalarının yegâne sebebi yenilikçi olmaları.
Uzunca bir süre masaüstü bilgisayarlar, taşıdıkları işlemciyle anıldı. Intel, masaüstü ve dizüstü bilgisayar teknolojisini sırtlayan şirket oldu. Yonga teknolojisini her sene bir öncekinin ötesine taşımakla kalmayıp, yeni ürün konseptleri geliştirerek, dünyanın dört bir yanındaki üreticilere ışık tuttular. Şirketin 2012 net kârı 11 milyar dolar olarak gerçekleşti.
Kişisel bilgisayarların yaygınlaşmasında yadsınamaz katkıları olan Microsoft, başta Windows olmak üzere, yazılım dünyasının mimarı oldu. Onun da günümüze kadar büyüyerek sapasağlam gelmesinde ve dünyada söz sahibi olmasında yenilikçi yönü başrol oynadı. Asla durmadı, asla hızını kesmedi. Microsoft da Intel gibi, gelişen dünyanın gerisinde kalmak şöyle dursun; gelişimi belirleyenlerden biri oldu. Microsoft’un 2012’de elde ettiği net kâr tamı tamına 16,97 milyar oldu.
Yenilikçilikten bahsedildiğinde, konu teknoloji olmasa bile muhakkak adı geçen bir şirket varsa, o kesinlikle Apple olmalıdır. 90’ların sonlarında Mac bilgisayarları kişisel kullanıma uygun hale getirmeye başlayan Apple, silkinip kendine geldi. Hepsi bir arada masaüstü iMac’lerle başlayan serüven, yarı masaüstü Mac Mini, taşınabilir MacBook ve iş istasyonu masaüstü serisi Mac Pro ile büyük bir ivme kazandı. Bilgisayar pazarındaki etkilerinin çok daha fazlasını mobil tarafta başardı. iPod ile taşınabilir müzik çalar sektörünü yeniden doğurduktan sonra; 2007’de iPhone’u ve 2010’da iPad’i pazara kazandırdı. Bu ürün gruplarının etrafında şekillenen yazılım, servis ve diğer donanımlardan bahsetmek sayfalar sürer. iPod, iPhone ve iPad ürünleriyle dev bir ekosistem doğuran şirketin 2012’de kasasında kalan net kâr dudak uçuklatıyor: 41.73 milyar dolar!
Intel, Microsoft ve Apple teknoloji dünyasında binlerce şirketin yolunu açan birer kar makinesi gibi çalıştı. Kar makinelerinin kârları da başarılarının kanıtı.
Hayatta tüm bunlar olurken, Atari gibi şirketler kendilerini zamanın insafına bıraktı. 70 ve 80’lerde ürettikleri oyun makineleriyle efsane olan ve bir cihaz türüne halk arasında adını veren Atari, 90’lardan bu yana yan gelip yattı neredeyse. Sony, Nintendo ve Microsoft’un oyun pazarında dominant olmasını uzaktan seyreden Atari, sözüm ona oyun üreticiliğine soyunmasına rağmen oyuncuların nabzını tutamadı. Yani Atari, zaten fiilen 20 yıldır yoktu. Bu yüzden arkalarından yas tutmak, gözyaşı dökmek anlamsız. Yazımın başında söylediğim gibi, iş hayatında duygusallığa yer yok. Güle güle Atari, çocukluğumuzun simgelerinden güzel biriydin, o kadar.