Algoritmanın götürdüğü yere gitmeyin!
Gazeteci Melih Bayram Dede’nin ‘Teknoloji ve Hayat’ adlı kitabı Liz Yayınları’ndan çıktı. Yazar, 126 sayfalık kitapta, teknolojinin gelişimi ile beraber hayatımızda meydana getirdiği toplumsal etkileri ele alıyor. Farklı bakış açılarıyla bu gelişmelere yeni bir yorum getiren Melih Bayram Dede, teknolojinin bugüne kadar anlatılmayan yönlerine dikkat çekiyor.
Kitapta, ‘Algoritmanın götürdüğü yere gitme’, ‘Bilgi ararken algı yönetimi kurbanı olmak’ ve ‘Kâr hırsı mahremiyeti örseliyor’ gibi konu başlıkları altında sosyal medya şirketlerinin politikalarının toplum üzerindeki etkisi sorgulanıyor.
Dijital dünyanın karanlık odası: Sosyal medya
‘Trolleşme temayülü’ ve ‘Sosyal medya, âdâb-ı muâşeretten azade midir?’ gibi başlıklar altında da bireylerin sosyal medya kullanımının yan etkileri ele alınıyor. Yazar kitapta özetle şu görüşlere yer veriyor: “Sosyal medya şirketleri, yapay zekâ destekli algoritmalarla, neredeyse bütün insanlığın belleğini şekillendiren güçler haline geldi. Şeffaf olmayan algoritma politikalarıyla sosyal medya şirketleri, neyin öne çıkarılacağına, neyin geri plana atılacağına karar verirken, dünyayı zihinsel olarak dönüştürüyor.
Geleceğimizi dijital dünyanın kuralları belirliyor!
Bugün kanaatlerimizi sosyal medyadaki zaman akışımıza düşen içerikler belirliyor. Karşımıza teklifsizce çıkan, bağlam bütünlüğü olmayan içerikler, zaman içinde, bir olaya, bir konuya ve bir topluluğa ait yargılarımızı şekillendiriyor biz fark etmeden. Toplumsal iletişim, yaşam, eğlence ve aynı zamanda da iş aracı haline gelen bu platformlar, neyi, nasıl, ne zaman yapacağımıza karar veriyor ve milyarlarca insanı belirledikleri şekillerde hareket etmeye, yaşamaya, içerik üretmeye zorluyor.”
‘Gerçek’e kim karar verecek?
Dezenformasyonla mücadele adı altında devlet kurumlarına verilecek sınırsız içerik kaldırma yetkisinin, daha vahim sonuçlar doğurabileceğini belirten Dede, şu görüşleri savunuyor: “Gerçeğin ne olduğuna sadece devletlerin karar verebildiği bir düzende ‘gerçek’, eğilip bükülebilen bir şey haline gelebilir. Bu da halkı dezenformasyondan korumak yerine, halka yönelik algı yönetimi faaliyeti olarak karşımıza çıkabilir. Dolayısıyla ucu açık bir mekanizmayla karşı karşıyayız. Çözüm, şeffaf ve halktan bilgi saklamayan bir mekanizma kurmaktan geçiyor. Yetkileri ve sınırları net olmayan, şeffaflıktan uzak yapılar, dezenformasyonla mücadele iddiasıyla yola çıkıp, halkın haber alma ve ifade özgürlüğüne darbe vuran aygıtlar haline gelebilir.”