İnternet, sosyal medya mezarlığı halini mi alacak? İnternet ölümle ilgili davranışlarımızı nasıl etkiliyor? Facebook ve rakipleri, ilk kurulduklarında pek üzerinde düşünmedikleri bir şeyi, ölümü ciddiye almayı başladı.
Facebook ve rakipleri, kullanıcıları bu dünyadan göçüp gittikten sonra kendi servislerindeki dijital izlerinizle ile ilgili bir şeyler yapılması gerektiğini artık kavradılar. Peki yakınlarımızın bizi sonsuzluğa uğurlayacağı o gün henüz çok uzaklarda olsa da biz bu konuda neler yapmalıyız?
Bizim neslimizin ölümle karşı karşıya kalışı, dedelerimiz ve ninelerimiz gibi olmayacak. Bundan kastımız, ölüme bakış felsefemizdeki farklılıklar gibi derin konular değil. Kastımız, atalarımızdan farklı olarak, internetin yaşamamızda da ölümümüzde de hep bir rol sahibi olması. Facebook’a giriyorsunuz ve çoğunlukla hakkında pek az şey bildiğiniz insanlar hakkında bir yığın özel hayata ilişkin bilgiye sahip oluyorsunuz. Düğünlerini, hamileliklerini, bebeklerini görüyorsunuz. Twitter’da gezindiğiniz vakit birçok insanın hayatının birçok alanına ilişkin görüşlerini onlarla hiç muhatap olmadan öğreniyorsunuz. Bu, tarih boyunca bizden önceki hiçbir neslin sahip olamadığı bir bilgi bombardımanı.
Bir de şöyle düşünün. 90 yaşınıza kadar Facebook kullandınız. Çoğu sizle üç aşağı beş yukarı aynı yaşta olan tanıdıklarınız da aynı şekilde o vakte kadar Facebook’taki haber akışınızda yerlerini aldılar. Bu arkadaşlarınız teker teker bedenlerini terk edip meçhule gittiler ve onların ölümleri de sizin haber akışınıza teker teker düştü.
Daha ileri bir tarihte sizin de ebediyete intikal ettiğinizi düşünelim. Fakat tek ölen siz değilsiniz, internetteki varlığınız da ortadan kayboldu. Bu durumda çevrimiçi olarak kaydettiğiniz onca fotoğraf, video ve mesaja ne olacak? Hayatınızla ilgili kayıtlar ne olacak?
Ölü profiller ne olacak?
Eski bir NASA mühendisi olan Randall Munroe’ya göre Facebook günümüzdeki popülerliğini korursa 2130 yılına kadar Facebook’taki ölü kullanıcı profillerinin sayısı canlı profillerin sayısını geçecek. Eğer Facebook’un popülerliği azalırsa bu dengeye 2065 yılında da ulaşmak mümkün. Bu demek oluyor ki er ya da geç Facebook, Twitter ve LinkedIn gibi dijital servisler aynı zamanda dijital mezarlıkları da içlerinde barındıracaklar.
Facebook’un ilk kez İngiltere’deki kullanıcı politikası değişikliğiyle duyurduğu ve sonrasında tüm dünyada kullanıma sunduğu bir yenilikle artık yaşamayan kişilerin hesapları da kontrol altında tutulabiliyor. Facebook daha önce sahipleri vefat eden hesapları bir nevi çevrimiçi anı defterine çevirirken, artık bu hesap sahiplerinin yakınlarının bu hesapları kontrol etmesine, hatta yeni arkadaşlık tekliflerini kabul etmesine izin veriyor.
Bu özellik gösteriyor ki ölümler artık sosyal medyaya entegre edilebilmiş. Sosyal medya ve ölüm konusunu araştıran bir araştırmacıya göre artık ölülerimize olan yükümlülüklerimizi getirirken sosyal medya da bunun bir ayağı olarak, belki de en önemli ayaklarından biri olarak ortaya çıkıyor.
Hesap varisi profili anıtlaştırabilecek
Fotoğraflar, özellikle de kendimizin ve yakınlarımızın fotoğrafları hayatımızın ayrılmaz bir parçası olarak görülüyor. 19. yüzyılın sonlarında deneysel bir teknik olarak ortaya çıkan fotoğraflar, artık ölmüşlerimizi yâd etmek için en çok kullandığımız yöntem. Fakat eskiden evimizin bir köşesinde bir kutuda duran bu fotoğraflar ve hatta belki videolar artık internette bir yerlerde bulut teknolojisi sayesinde herkesin erişebileceği ve hatta kendi amaçları doğrultusunda kullanabileceği şekilde saklanıyor. Facebook her ne kadar ebediyete intikal etmiş akraba ve arkadaşlarınızın hesapları üzerinde size bir yönetim imkânı verse de, söz konusu bireyin Facebook’ta geride bıraktığı arşivin kime ait olduğuyla ilgili bazı sorular ortaya çıkıyor.
Ölen kişinin ölmeden önce “hesap vârisi” olarak belirlediği Facebook kullanıcısı (örn. çocukları, eşi, yakın arkadaşı vs.) o hesaptaki tüm içeriği bilgisayarına indirebiliyor, fakat Facebook’taki mirası devralan bu güvenilir kişi hiçbir şekilde hesap üzerinde değişiklik yapma hakkına sahip olmuyor.

Hesaptaki mevcut içeriklerle ilgili yapılabilecek tek şey hesabın kendisini ve dolayısıyla arşivin de tümünü silmek. Fakat bu durumda ölen kişinin tüm fotoğraf arşivi herhangi birisi tarafından kopyalanıp üzerinde her türlü değişiklik yapılabiliyor. Yani merhumun içeriği bir nevi yarı halka açık veri haline geliyor.
Twitter’ın ölümle olan ilişkisi ise biraz daha farklı. En azından uyandırdığı his bakımından… Ünlü kişiler bu dünyaya veda ettiğinde “gündem” listesine giriyorlar. İnternetin var olmadığı devirlerde bir ünlünün ölümü ertesi günün gazetelerinde yer alır ve onunla ilgili yapılan yorumlar genelde dört duvar arası sohbetlerinin konusu olmakla sınırlı kalırdı. Bugünse bir oyuncunun ya da müzisyenin ölümü retweet’lenerek hatırlatılan ve hatırlanan düşünceler bütünü olarak tüm dünyaya yayılıyor.
Sosyal medya ölümü sıradanlaştırıyor mu?
Peki bir kimsenin ölümünü hatırlamak ve hatırlatmak bu kadar basitken, bu o kişinin ölümünü değersizleştirmiyor mu? Onu sosyal medya yoluyla ananların bu ölüme karşı olan samimiyetlerini sorgulamamız gerekmez mi? Diğer bir açıdan bakarsak, çevrimiçi olarak ifade edilen üzüntüler bizim de pek az tanıdığımız kişilerin ölümlerine üzülmemiz için üzerimizde baskı oluşturuyor olamaz mı?
Aslında hayatın -biraz da internet sayesinde- hızlanması birçok bakımdan hayatla olan etkileşimimizi farklılaştırırken toplumsal kuralları ve değerleri de değiştiriyor. Buna ölüm durumunda ne yapacağımız da giriyor ve henüz toplum bu durumda sosyal medyanın rolü hakkında ve neyin aykırı olup neyin aykırı olmayacağı hakkında ne Batı’da ne de ülkemizde tam kararını vermiş değil.
Aslında ölülerimizin ardından onlara saygıda kusur etmeme mefhumu üzerine, ölümlerin meydana geldiği ilk günden beri tartışma sürüyor. İnternetin ortaya çıkması ise aslında bu tartışmanın son halkası. Dini vecibelere göre davranıp ölülerimize hak ettikleri, geleneklere uygun törenleri yapmak tartışma konusu bile olamaz ve bizim irdelediğimiz de işin bu kısmı değil. Biz ölüm sonrasındaki üzüntümüzün internet çağında artan bir şekilde sosyal medya şirketleri eliyle yönetilmesi üzerinde duruyoruz.
Sosyal ağlar belki bizden önce ölecek
Çevrimiçi platformların ne kadar yaşayacağı ya da hangi birleşme sonucu başka bir servise evrileceği gibi konular ölüm sonrası hesaplara ve bu hesapları yönetenlerin bunları kaybetmeme isteğine karşı en büyük tehdit. Henüz çok yeni olan “ölülere ait sosyal medya hesabı” kavramı, belki de devlet eliyle düzenlenmek zorunda ve bu hesapların içerikleri onu veren servisin ortadan kaybolması durumunda bile garanti altına alınmalı. GeoCities ve Myspace gibi servislerin bir zamanların en popüler internet servisleri olduklarını ve artık var olmadıklarını göz önüne almalıyız.
Bir gün Facebook’taki ölü insanların sayısının yaşayanları geçeceği gerçeği kulağa belki çok depresif geliyor ama Facebook’un kendisinin ölmesi de mümkün. Elbette tüm taş üzerine kazınmış hatıralarımız ve kimliğimiz de yok olma tehlikesi taşıyor. Sonuçta bir mezar taşı da yıkılabilir ya da doğaya karşı duramayabilir, fakat dijital dünyadaki mezar taşlarımız fiziksel dünyadakilerden çok daha dayanıksız çıkabilir. 2016 yılında sosyal medya hayatın akışını bile belirleyecek kadar güçlü görünse de yeni nesillerin, yani çocuklarımızın ve torunlarımızın neyi tercih edeceğini kestirmek çok güç.
Biz, ölümü dedelerimizden ve ninelerimizden farklı bir şekilde deneyimleyeceğiz. Bizim göçümüz internet öncesi herhangi bir nesilden gözle görülür derecede farklı gerçekleşecek, fakat en nihayetinde biz de fiziksel varlıklarız ve ölüme hâlâ fiziksel tepkiler veriyoruz. İnternet sayesinde yeni ritüeller (eğer ritüel olarak adlandırılabilirse) ve anma biçimleriyle ölümü karşılasak da bu dijital ritüel ve anma hengâmesinin tam merkezinde gene fiziksel varlığımızla varız ve bu fiziksel varlığımızı kullanarak dijital yollarla diğer fiziksel varlıklara bağlanıyoruz.n